Bütün canlılar gibi insanlar da bilgi sahibi olmadıkları ve tanımlayamadıkları durumlardan içgüdüsel olarak kaçınırlar. İnsan bilincinde bu kaçınma, korku olarak algılanmaktadır. Korku bu haliyle, kişinin varlığını, yaşamını sürdürmesine hizmet eden savunma sistemlerinin bir ön-uyarı mekanizmasıdır ve yaşamın sürdürülebilmesi için gereklidir. Klinisyen Veteriner Hekim gözüyle baktığımda, kuduz hastalığının da halkımızda korkuya dönüştüğünü ve bu korkunun sebebinin hastalıkla ilgili yeterli bilgiye sahip olmamaktan kaynaklandığını görmekteyim.
Özellikle eğitim düzeyi yüksek hasta sahiplerimizin bile evde besledikleri minik dostları tarafından tırmalanması veya ısırılması sonucunda, bizleri arayarak kuduz tehlikesi var mı diye sormaları, yetersiz bilgiden doğan korkunun boyutlarını bizlere sunmaktadır. Bu yüzden korku, hastalık olmadan yani korkunun kontrolden çıkarak fobiye dönüşmesine izin vermeden kuduz hastalığı hakkında bilgilenmeniz için bu yazıyı sizlere sunmak istedik.
Kuduz Hastalığı Nedir ?
Kuduz, sıcak kanlı canlıların merkezi sinir sistemini etkileyen, bulaşıcı, ölümcül derecede viral bir hastalıktır. Etken ; rhabdoviridae ailesinden zarflı bir RNA virüstür.
Hastalığa insanlar da dahil olmak üzere tüm sıcak kanlı hayvanlar duyarlıdır. Klinik belirtileri görüldükten sonra tedavisi yoktur ve hemen hemen tüm vakalar ölümle sonuçlanır. Bu nedenle en önemli zoonoz hastalıklarların başında gelmektedir.
Kuduz Nasıl Bulaşır ?
Kuduz virüsü, sadece enfekte canlının salyasında bulunur. Kuduz olmayan bir canlının salyasında virüs bulunması söz konusu değildir. Genellikle salyadaki canlı virüs, başka bir canlının vücuduna ısırılma yoluyla girdiğinde bulaşma söz konusu olmaktadır. Virüs sağlam deriden geçmez ancak enfekte salyanın açık yara, konjuktiva gibi müköz membranlara teması ile de bulaşma mümkün olabilmektedir.
Aynı zamanda hastalığı taşıyan canlının, etinin veya sütünün çiğ tüketilmesiyle enfeksiyonun bulaştığı görülürken, yüksek ısı ve pasterizasyon işleminden geçirilen et ve sütlerde virüsün öldüğü saptanmıştır.
Kuduz virüsünün ısıya ve güneş ışığındaki ultraviyole ışınlara karşı dayanıksız olması, dış ortamda yaşam şansını azaltarak kontakla bulaşma ihtimallerini azaltmaktadır. Bu durum tırnaklarını yalayan enfekte kedilerin, tırmıklayarak virüsü yayma ihtimallerini de minimize etmektedir.
Doğal konakçısı olan kan emici vampir yarasaların bulunduğu mağaralarda, damlacık yöntemiyle havaya saçılan virüslerin, solunum yoluyla alınması ihtimalleri üzerinde durulurken, bu durumun bilimsel olarak kanıtlanmadığı bildirilmiştir.
Isırılma Sonrası Virüsün Vücutta Gelişimi Nasıl Olmaktadır ?
Salyada bulunan virüsün, ısırılma bölgesinden veya deri bütünlüğünün bozulduğu bölgeden vücuda girmesiyle enfeksiyonun gelişim süreci başlar. Virüs girdiği bölgedeki kas hücrelerinde çoğalarak en yakın sinir hücrelerine ulaşmaya çalışır. Sinir uçlarına ulaşan virüs, sinir yollarını takip ederek merkezi sinir sistemine doğru ilerlemeye devam eder. Yolculuk süresi, ısırılma bölgesinin beyine olan uzaklığına göre değişmektedir. Bu yüzden beyine yakın bölgeden ısırılan canlılarda, virüsün beyine ulaşarak enfeksiyon oluşturma süreci daha kısa olacaktır.
Inkubasyon ( kuluçka ) süresi; vücuda giren virüsün miktarına, girdiği yerin merkezi sinir sistemine olan uzaklığına, virüsün hastalık oluşturma gücüne, canlının bağışıklık sistemine bağlı olarak değişmektedir. Bu durumda hastalığın kuluçka süresi 8 günden 2 yıla kadar değişebilmektedir.
Virüsün merkezi sinir sistemine yerleşmesiyle sinir hücrelerinde tahribat başlar. Bu tahribat sonucunda sinir hücrelerinin çekirdekleri bozulmaya başlar. Bozulan sinir hücrelerini, bölgeye gelen savunma hücreleri ortadan kaldırmaya çalışır. Beyindeki bu yıkım sırasında klinik belirtiler başlar. Bu aşamadan sonra tedavi söz konusu değildir.
Klinik semptomlar başlamadan çok kısa süre önce virüs, sinir sistemi yollarını kullanarak salya bezlerine iner ve bu durum virüsün salya ile bulaşmasını sağlar. Bu bilgi doğrultusunda sadece kuduz hastalığının klinik belirtilerini gösteren canlıların salyasında kuduz virüsü bulunabileceğini bilmenizi isterim.
Kuduz hastalığı gizli bir enfeksiyon değildir ve normal görünen bir canlının salyasında kuduz virüsü bulunmaz.
Kuduz hastalığı olan bir canlıdaki belirtiler çok spesifiktir ve o canlının kuduz olduğunu 50 metreden görüp anlarsınız.
Hayvanlarda Klinik Belirtiler Nelerdir ?
Hastalığın seyri ve klinik belirtileri bütün hayvanlarda aynı olmasına rağmen bazı ufak farklılıklar olabilmektedir. Kuduz enfeksiyonunda 3 devre vardır :
- 1. Dönem – Sükunet Dönemi :
Bu dönem davranış değişiklikleriyle karakterizedir. Yavaş gelişir. Huzursuzluk, korkaklık ve sinirlilik en önemli belirtilerdir. Kalabalık ortamlardan kaçma, evden uzaklaşma, yutkunma zorluğu ve yabancı cisim yeme gibi durumlar vardır. Işığa karşı hassasiyet ve korku ( fotofobi ) şekillenir. Bu dönem 1-3 gün kadar sürer.
- 2. Dönem – Saldırgan Dönem :
Huzursuzluk gittikçe artar ve saldırganlıkla birlikte ısırma arzusu belirir. Gözler kızarık ve dışarı fırlamış gibi görünür. Genellikle yavaş seyreden bu dönem kudurma dönemi olarak bilinir.Kuduz virüsünün tükürük bezlerine indiği dönemdir.
- 3. Dönem – Felç Dönemi :
Ölümden önceki bu son dönemde yüz kasları, özellikle çene kasları, gövde ve ayak kaslarında felçler meydana gelir. Alt çene kasındaki felç nedeniyle hayvanın çenesi kapanmaz ve salya akışı mevcuttur. Su içerken yutak bölgesindeki kasılmalardan dolayı çok şiddetli ağrılar oluşur. Bu yüzden sudan korkma ( hidrofobi ) oluşur. Ölüm, solunum felci sonrası olur.
İnsanlarda Klinik Belirtiler Nelerdir ?
Kuduz bir canlı tarafından ısırılan bir insanda önleyici bir tedavi yapılmazsa, hastalığın oluşum süresi tamamlandıktan 1-4 gün sonra klinik belirtiler görülmektedir.
Isırılma bölgesinde kızarıklık ve kaşıntılarla başlayan belirtiler ; ateş, halsizlik, baş ağrısı, huzursuzluk, kas ağrıları, boğaz ağrısı, iştahsızlık, bulantı, kusma ve kuru öksürük gibi belirtilerle devam eder. Daha sonrasında düşünce ve davranış bozuklukları sonucu saldırganlık şekillenir. Nörolojik belirtiler ise ; hiperaktivite, oryantasyon bozukluğu, hayal görmeler, sara krizleri, ense sertliği, sık ve hızlı nefes alma, felçler ve salya artışı olarak ortaya çıkar. Hiperaktivite atakları 1-5 dakika süreyle ve aralıklı olarak meydana gelmekte ; kendisini saldırganlık, kendi kendine ve etrafındakilere vurma, koşma, ısırma şeklinde göstermektedir. Işık gibi görsel uyarıların atakları başlatabilmesi, kişilerde fotofobi ( ışıktan korkma ) gelişmesine neden olmaktadır. Hastaların bir kısmı ataklar sırasında su içmek istemekte ve bu sırada boğaz kaslarının kasılması nedeniyle kişide tıkanma, boğulma , ağrı hissi ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle de hastalarda hidrofobi ( sudan korkma ) olayı gelişmektedir. Ataklar sırasında hastanın bilinci yerindedir. Bu nörolojik belirtilerin başlamasından 4-10 gün sonra koma hali gelişir. Koma durumunun süresi saatler ya da aylar sürebilir ve sonunda hasta yaşamını kaybeder.
Hastalığın Teşhisi Nasıl Yapılır ?
Klinik belirtileri gösteren şüpheli vakanın hikayesinde, kuduz ihtimalli bir canlı tarafından ısırılması teşhiste yardımcı olur. Ancak klinik belirtiler oluştuktan sonra tedavi mümkün olmadığından dolayı teşhiste önemli olan, hastalık belirtileri oluşmadan durumun tespit edilmesi ve hastalık oluşumunun önlenebilmesidir.
Hastalığın gelişim sürecinde laboratuvar tahlilleri anormal görüntüler vermediği için hastalığın bu devrede teşhisi pek mümkün olamamaktadır. Bu yüzden aşılama ve serum uygulamaları şüpheli vakalarda hayati öneme sahiptir.
Kuduz ihtimalli görünen vakada teşhise giderken, Dünya Sağlık Örgütünün de kabul ettiği 3 metottan yararlanılmaktadır. Bunlar ; Histopatolojik Muayene Metodu, Floresan Antikor Tekniği ve Deneme Hayvanı inokulasyonudur.
Histopatolojik muayenede beyinden alınan dokuların, ışık veya elektron mikroskobuyla taranması sonucu negri cisimcikleri aranır. Floresan Antikor Tekniğiyle virüs antijenleri tespit edilebilir. Deney hayvanlarına, şüpheli vakanın beyin dokusundan elde edilen numunelerin enjekte edilmesiyle ve deney hayvanlarında kuduz enfeksiyonunun laboratuvar ortamında oluşmasıyla yanılma payını ortadan kaldırarak kesin teşhise gidilmektedir.
Hastalığın Kontrolu ve Korunma Nasıl Yapılmalıdır ?
Bölge belediyeleri tarafından oluşturulan sağlık merkezlerinde, kısırlaştırma operasyonu yapılarak başıboş hayvanların sayıca kontrol altına alınması önemlidir. Bu merkezlerde operasyon sonrası dostlarımızın bakımları ve kuduz aşıları yapılarak bölgelerine geri bırakılmaları sağlanmaktadır. Kulak küpesi takılarak bırakılan sokaktaki dostlarımızın kısır olduğunu ve kuduz aşılarının yapıldığını bilmenizi isteriz.
Evde beslediğiniz sevimli dostlarınızın, sorumluluğunuz gereği olarak yıllık koruyucu kuduz aşılarını yaptırmalısınız.
Kuduz virüsüyle karşılaşma riski yüksek olan sağlık personeli ve hayvan bakıcıları, koruyucu kuduz aşılarını mutlaka yaptırmalıdırlar.
Isırılma Sonrası Tedavi Prosedürleri Nelerdir ?
Öncelikli olarak şüpheli bir canlı tarafından siz veya sevimli dostlarınız ısırıldığında, yara bölgesinin bol sabunlu suyla yıkanması gerekmektedir. Bu işlem eğer mevcutsa bölgedeki virüs sayısını önemli derecede azaltacaktır. Ardından virüs iyota karşı hassas olduğu için tentürdiyot veya yoksa alkolle yıkanmalıdır. Derin yaralanmalarda tetanoza karşı aşılama ve antibiyotik kullanımı şarttır.
Daha sonrasında ısıran canlıyla ilgili bilgi toparlanmalıdır. Sahipli bir dostumuzsa, sahibine kuduz aşısının ne zaman yapılmış olduğunu ve aşı karnesini sormalısınız. Ellerinde kayıtlı bir aşılama belgesi yoksa veteriner hekimlerindeki kayıtlardan takibinin yapılması gerekir. Veteriner hekimin ısıran dostumuzla ilgili kontrolleri sonrasında, sağlık durumuyla ilgili bir sorunun olmadığını ve kuduz aşısının zamanında yapıldığına dair raporunu sizlere sunması, güvenilir bir referans olarak kabul edilir. Bu durumda sahipli ve kuduz aşısı zamanında yapılmış agresif yapıdaki bir kedi veya köpek tarafından ısırılma sonrası aşılama programına geçilmesi gereksizdir. İçinizin daha da rahat olması için sahibiyle 10 gün bağlantı kurmanızı tavsiye ederim. Bu takip süreci sırasında sahipli ve kuduz aşısı yapılmış dostumuzda sorun olmayacağından, bu durum psikolojik olarak sizlere destek olacaktır.
Sahipsiz ve kuduz aşısı olmayan bir canlı tarafından şüpheli ısırılma vakalarında, ısıran canlı 10 gün gözetim altında tutulmalıdır. Bu süreç içinde klinik belirti göstermeyen veya ölümle sonuçlanmayan durumlarda kuduz ihtimali yok demektir.
Takibi yapılamayan şüpheli ısırılma olaylarında veya kuduz olduğu tespit edilen bir canlı tarafından ısırılmalarda, ölümcül hastalık ihtimaline karşı tedavi prosedürlerinin başlatılması hayati öneme sahiptir. Tedavi için en önemli silahlar kuduz antiserumları ve kuduz aşılarıdır.
Aşılamalar Güvenli midir ve Tam Koruma Sağlar mı..?
Bugün kuduz aşıları çok yüksek teknoloji ile hücre kültürlerinden üretilen aşılardır ve son derece etkin ve güvenlidirler. Eskiden hayvan beyninden üretilen aşılar ile oluşan yan etkilerden, insanlarda kuduz aşısına karşı bir korku gelişmiştir. Günümüzde üretilen hücre kültürü aşılarında kesinlikle kuduza ait yan etki meydana gelmemektedir ve güvenle kullanılmaktadır.
Aktif ve pasif bağışıklama prensiplerine göre işleyen 2 aşılama şekli mevcuttur. Aktif bağışıklamada ısırılan canlıya ölü kuduz virüsü verilerek, vücudun antikor adını verdiğimiz koruyucu hücreleri oluşturması sağlanır. Aciliyet gerektiren durumlarda pasif bağışıklama prosedürleri uygulanarak, hazır kuduz antikorlarını içeren serum vücuda verilir. Bu sayede şüpheli vakalarda zaman kaybı önlenmiş olur.
Şüpheli bir ısırılma olayına maruz kaldığınızda, aşılama şekli ve aşılama programları hakkında, ilgili sağlık kuruluşlarından bilgi almanızı tavsiye ederim. Size sunulan aşılama programını aksatmadan uygulamanız yasal olarak zorunludur.
Henüz Yorum Yok